kalın kitap

Tertemiz, boş bir kitaptı ömrümüz. Fakat hep yarım bıraktılar yazdıklarımızı. Kimi zaman ucunu kırdılar kalemimizin ya da silgi bulamadık geçmişimizi silmeye. Kursağımızda kaldı cümleler. Kelimelerimiz tükendi bazen de. Paragrafların arasında yok oldu ruhumuz. Her seferinde umutla açtık yeni sayfayı. Lakin onu da karaladılar usanmadan. Kalemi ellerine alıp, acılarımızı uzun uzun yazdılar. Savrulup durduk hikayelerin içinde.

Çığlıklarımızdan ıslandı sayfalar ve mürekkepleri dağıldı öfkemizin.. Ucunu kıvırdılar hep güvenimizin. Özenerek yazdığımız hayallerimizi bir çırpıda kırıştırıp çöpe attılar. Bir gün Tanrı noktayı koyduğunda, kapanacak kitap ve çürümeye bırakacak kendini. Bir ateşin içinde yanacak tüm ömür ve külleri savrulacak sayfalarımızın. Sonra keşkeler çınlayacak kulaklarımızda. Lakin çoktan havaya karışmış pişmanlıklarımız, yağmur olup yağacak. Keşke, keşke demeden noktalansa hayat ve tertemiz kalsa sayfalar.

bendeki sen

İçim dışım sen doldu yine. Dilimden sen düşmüyor, cümlelerim sensiz bitmiyor, gecem sen olmadan günüme karışmıyor. Ne büyük bir yerin varmış ki bende, içimdeki boşluk bir türlü dolmuyor. Kaybedecek bir sen kalmış adeta, kalbim gittiğinden beri bana tehditler savuruyor.

Bu aşk, damı akıtan bir gece kondu. Ucuz malzeme kullandıkça akıtmaya devam eden… Bu aşk, kafamın içinde bir kördüğüm… ve bu aşk, bitiremediğim ucuz bir roman, aklımı kurcalayan. İçim dışım sen doldu yine. Zaten hep doluydu, iyisiyle.. kötüsüyle..

Oysa ne mecalim var kaybetmeye! Ruhum biat etmiş kalbime. Laf geçiremiyorum da kendime. E boş verdim ben de… Ne gerek var kalp ile mantık arasında kendini tüketmeye. Elbet bir gün yok olacaksın sende, o boşluğun içinde.

uzun yolculuk

Bir güven kadar uzağımızda insanlar. Fakat korkar olduk güvenimiz ile yola çıkmaya. Zira alırsak yanımıza, düşecek yarı yolda. Kırıla kırıla güven de kalmadı raflarımızda. İki kelam etmeye kalmadan, hançer darbeleri hissediliyor şöyle iki göğüs arasında.

Tuttuğumuz eller ateş oluyor yüreğimizde. Kül  oluyor sevgimiz ve toprağa karışıyor. Kaburgalarımızda bir yük, büyüdükçe büyüyor içeride. Taşımak için çok ağır, fakat yol bir o kadar da uzun. Adım atacak mecal kalmamışken yaşaman gerektiği söyleniyor. Bir yanın toprağa çoktan gömülmüş, bir yanın yaşamak için neden arıyor. Her çıkmaz sokakta bir parçan düşüyor ayak ucuna. Gözlerinin önünde kayboluyor insanlığın.

Fakat korkar olduk, güvenimiz ile yola çıkmaya. Zira tüm parçalarımız döküldü toprağa. Yük ağır ve kalp yorgun. Çocukken beklediğimiz salıncak sıraları, yerini güvenecek insan beklemeye bıraktı.

Korkumuzmuş meğer yükümüz. Büyüyor ve durmak bilmiyor. Güvenmek çok zor, güvensiz yol almak daha zor. Yükü bir kenara bırakmalı ve yol almalı yeni umutlara. Çünkü bir güven kadar uzağımızda insanlar.

indir (2)

rüyalarımda seninle olma ümidiyle…

Bir rüya gördüm dün gece. Bulutlar üzerine uzanmış, yıldızlara daha yakın olmanın huzuru içerisinde, keşkelerle başlayan cümleler eşliğinde,  yanımda olmanı diliyordum. Komik değil mi? Rüyalarımda dahi yokluğunun farkındalığı ile varlığını hissetmeyi arzuluyorum.

09abfbfe-3ef6-4c4a-97a4-641389b2b0d8

Fakat sabahın ışığıyla son buluyor huzurum ve hüzünlerime geri dönmek üzere açılıyor gözlerim. Çünkü sen yoksun! Senin olmayacağın güne, suratındaki her hücreyi bir tabloymuş gibi nokta nokta işlediğim bu gözler, bir duvara karşı açılıyor her sabah. Kim bilir kimlerin göz bebeklerini büyütüyor o insanın içini ısıtan suretin. Kim bilir hangi yıldız izliyor seni. Kimin manzarasında herhangi birisin? Onların herhangisi iken benim her şeyim olan adam.

Rüyalarıma gir her gece. Gündüz gözüyle göremiyorken, hayal gücümden mahrum etme. Zira unutmaktan korkuyorum seni ve unutursam hayalini de kuramam. Unutturma kendini adam, gir rüyalarıma her gece. Ben senin hayaline de razıyım. Göremezsem tek bir kere, düşer gözlerim önüme.

 

 

gelmeyeni beklemek

Bekleyişlerinde yok oluyorsun her vakit. Geldi diye açtığın her kapının ardı boş. Ziline basıp kaçıyor yalnızlık. Dönmeyeceğini bile bile yine de açık bırakıyorsun umudunun kapılarını. Hayallerini oyalıyorsun her gece, geleceğini düşünerek daldığın uykularında.

Lakin yorgun düştü sadakatin, vazgeçtin niyetlerinden. Kelimelerin gücünden de korktun. Bir gün karşılaşırsan bir tenha sokakta, ağzından dökülecek sözcüklerden endişe duyuyordun haddizatında. Çünkü duymak istemediğin şeyleri duyabilirsin, o kulağında hayranlık uyandıran ses tonuyla. Ahhh kelimeler ne kadar güçlü aslında. Birkaç küçük harfin oluşumundan ibaret olan sözcükler cümlelere, ardından kalbinin orta yerinde, kemiklerine yayılan sızlamanın sebebi olan bir hançere tahavvül ediyor esasta.

Sonra kaçmaya başladın, ondan ve onu hatırlatan her şeyden. Zira onca gözyaşı onun yolunu gözlemişken, şimdi devam edebiliyorken ansızın gelmesinden de korkuyordun. Çekiniyordun, ağustosun ortasında yağan nedensiz yağmurcasına, birden bastıracak ve sen gözlerindeki sağanağın altında hapsolacaksın diye. Korkma gelmeyecek beklenilen hiçbir zaman. Gelse dahi kalıcı olmayacak hayallerinde. Bekleme gideni taa ilk gidişinden itibaren. Bir kere yağmuruna şemsiye olmayan geri döndüğünde sellerinin sebebi olacaktır.

 

ΦΩΣ ΣΤΟ ΤΟΥΝΕΛ

 

bir hırsızdır zaman

Tükendik. Ne yaşadık, neler oldu, ne zaman buralara geldik anlayamadan geçti zaman. Sevdiklerimizle çok yavaş yol alırken, yorulduğumuzda durdu ve geçmek bilmedi saatler. Bu daha yorucuydu aslında. Yavaş ilerliyorken, bizden daha çok şey götürdü.  Bizi daha çok savurdu, yıprattı, itti, dağıttı… Gün geldi bizi yalnız bıraktı, gün geldi onlarca insan içinde tekmişiz hissi yarattı. Bir süre sonra sevdiklerimizi aldı bizden. Belki ardından sevgilerimizi, içimizdeki nefreti aldı, kini, öfkeyi, aşkı, umudu aldı.

Velhasıl hep bir şeyler kopardı bizden zaman. Fakat inancımız altına sığınarak, her gidenin ardından, zaman her şeyin ilacıdır dedik. Evinizden bir şeyler çalan hırsız ardından o eşyanın altını temizlemek için döner mi? Zaman da bizim hırsızımız değil mi? Babamızı, annemizi, sevdiklerimizi almadı mı bizden? Umudumuzun yerini tozlu ve boş bir halde bırakmadı mı? Her şeyin ilacıdır dememize rağmen bir kez olsun tozunu süpürmeye gelmedi ki zaman.  Her geldiğinde bir şeyler daha çaldı.

Saatler bize düşman bundan böyle ve yelkovan akrebi  döndürdükçe, bizi savuruyor saniyeler içinde.  Zamanımız dolmak üzere, beklemeyin hırsızı.  Akrep ölümü gösterdiğinde, ucuz bir bez parçası içinde, pişmanlıklarımızı serpecekler üzerimize toprak diye…

zaman-e1351546351402

sahil kenarından sizlere;

Çekip çıkmışım evden, yürümüş yürümüş bir sahile oturmuşum. Denizden gelen serin rüzgarla kendime gelip farkettim nerede olduğumu. Nasıl çıktım, buralara nasıl geldim, ne zaman oturdum hiçbir fikrim yoktu o sırada. Hatırlamıyordum. Yol boyunca da neler düşündüm onu da bilmiyorum aslında. O kadar kalabalık ki kafamın içi, seçemiyorum düşüncelerimi. Daha birini anlayamadan, bir yenisi geliyor falan böyle, karmaşık bir hal içerisi.

Rüzgar çarpınca yüzüme bir anda irkilip denize baktım. Öyle baka kalırken kaybolmuşum yine o dalgalarda. Aldılar beni savurdular soldan sağa, sağdan sola… Bir yanım kendine gelmelisin artık diye konuşurken, bir yanımın daha konuşmaya mecali dahi kalmamıştı. Kimseye de içimdekileri anlatamadığımdan, ara ara böyle oturup kendi içimde muhakeme ederdim düşüncelerimi. Hani çekingenlik değil de, bir kelimem kalmadı daha “bak içimde şu, şu oluyor” diyeyim.

Anlamasın da kimse beni zaten. İstiyorum ki birbirimizi anlamak yerine, anlamadan yoldaş olalım. Mahalle kavgalarına çağrılırsın da, sırf kardeşim dediğin çağırdı diye sorgulamadan gider, belki dayak yer dönersin hani. Öyle bir şey bu da aslında. Sormayın neye üzgünsün diye. Sormayın nelere bu ağlamaların diye. Sormayın ne derdin var diye.

Belki kalabalıkların içinde yalnızdır, belki bir kanadı kırılmıştır, eksiktir, çaresizdir, korkmuştur, ürkmüştür… Ne derdi varsa vardır. Fakat bilsin ki bunları aşarken yalnız değildir. Ona bunu söyleyin yalnız olmadığını, olmayacağını… Çünkü tek başıma oturduğum bu banktan, deniz aşırı size seslenirim ki yalnızlık zordur. İnsanın her şeye bir çaresi vardır da bir yalnızlığa, bir de ölüme çaresi yoktur.indir (3)

geçmişin güzel izleri

Neden hep unutmaya çalıştık? Silmeye çalıştık, boşvermeye… Neden utandık ki o hata dediğimiz anılarımızdan? Onlar değil mi şu an bizi biz yapan?  Onlarla büyüdük, onlarla olgunlaştık halbuki. Geçmişimizle güçlendik. Utançlarımız ile hayatın gerçeklerine açtık gözümüzü. Düşünün ki yaşanmasalardı, kördük belki de hala.

images (6)

Bilirim çok yandı canınız. Bilirim çok kanattılar sizi… ve bilirim çok sızlattılar yüreğinizi. Olanlar ardına hatırlayıp hatırlayıp sessiz ağlayabilmek için, ısırdığınız yorganlar eşliğinde çok yastık ıslattınız. Çok kelimeler tıkandı boğazınızda. Gözyaşlarınız çok savaştı, bir kendini bilmez için kirpiklerinizi ıslatmamaya… Fakat yine bilirim ki üzerinden yıllar geçtiğinde hala sızlatsa bile tatlı bir gülümseme de bıraktı o anılar ardında.

Unutmayın! Unutmaya çalışmayın. Geçmişinizin kirleri bile iyi-kötü bir şeyler kattı size. Dönüp baktığınızda ‘ben neler atlattım be!’ diyin. Hatırlayın ve her yeni güne daha güçlü uyanın. Çünkü unutmayın; Biz neler atlattık be!

 

gitme korkuyorum.

Korktum. Tüm benliğimi sana adarsam eğer çekip gidebilme ihtimalinden korktum. Güvenip, hayallerimin içine seni dahil ettiğimde, boşluk bırakmandan korktum. O boşlukta yok olmaktan…

Öyle saf sevmek istedim ki seni, öyle sıkıca sarılmak ve bırakmamak…  Bir gün karşıma geçip olmuyor dediğinde kelimelerinin arasında kaybolmaktan öylesine korktum ki. Benim için, hatta bizim için savaşmanı o kadar istedim ki.

Yapmadın…

ffg.jpg

Beni tedirginliğimle bırakıp gittin adam. Seni yanımda istiyorken, beni hiç bilmediğim sokaklarda en savunmasız halimle bırakıp gittin. O anda sanki dünyanın en karanlık haliydi. Yağmur muydu bu yoksa gözlerimden mi dökülüyordu çığlıklarım?  Deprem mi oluyordu yoksa vücudumun titremesi mi bu? Sokaklar birden ıssızlaştı. Ayak seslerini hala duyabiliyordum fakat sen çığlıklarımı duymadın.  Duy sesimi! Gitme adam, şimdi daha çok korkuyorum…

gel artık.

Gözyaşlarımın ağırlığı üzerimde son zamanlar. Göz kapaklarım direndikçe daha çok yoruluyor. Yaşlar pınarlara doldukça peçetelere hapsoluyor. Bazıları firar edebiliyorsa, kayıp gidiyor düşlerimden aşağı. İçeride tutmak için kapanan gözlerin ardındaysa düşünceler film şeridi… Bu sonu olmayan bir paradoks. Ya kuruyacak gözyaşları ya da kapanacak gözler sonsuza kadar. Gözlerimin sana ihtiyacı var. Seni görmeye ihtiyacım var.

Kokunun genzimde dolaşmasına, sesinin kulağımda yankılanmasına, tenimin sana… benim sana ihtiyacım var.

e588a283-d4da-4931-ba3f-28d8d4ca72ca

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın